Prof. Dr. Kürşad Zorlu: "Hayalleri zorlayacak başarı değil, gerçek bir çöküş öyküsü…"

Bugün Türkiye’nin en önemli sorunu ekonomide yaşanan tahribat, hayat pahalılığı ve her geçen gün derinleşen gelir adaletsizliği… Maalesef mevcut siyasi iktidarın plansız, öngörülemeyen ve günü kurtarmaya yönelik politikaları ülkeyi çözümsüzlüğe mahkûm ediyor. Seçim öncesinde yeniden seçilebilmek için çalışanlara ve en önemlisi de emeklilere bol keseden vaatler veren Ak Parti iktidarı seçim sonrasında; “Nasıl olsa millet bizi onayladı.” diyerek haksızlıklara ve hukuksuzluklara devam ediyor. Daha geçen gün plan-bütçe komisyonunda, komisyon üyesi arkadaşlarımızın; “Bu zamları yapamazsınız.” uyarıları karşısında dedikleri de işte buydu: “Millet bize oy verdi bu kararları alma hakkımız var.” Aslında bunun anlamı; milletin verdiği yetkiyi, kendi çıkarları için millete doğrultmaktan başka bir şey değil. Biz İYİ Parti olarak seçim sonuçlarının bizlere verdiği mesajın elbette farkındayız. Bu doğrultuda muhasebemizi yaparak yol haritamızı adım adım oluşturuyoruz. Ama öyle anlaşılıyor ki milletimizin uygun gördüğü muhalefet görevinin en somut ifadesi, yine milletin iradesini siyasi iktidarın oyunlarından ve onun mutlu azınlığından korumak olacaktır. Sayın Erdoğan siz değil miydiniz; “Çalışanlara yapacağımız zamdan emekliler de aynen yararlanacak.” diye? Şimdi kalkmış diyorsunuz ki; “Emekliyi enflasyona ezdirmeme sözümüzü tutuyoruz. Enflasyonun üzerinde zam yapıyoruz.” Değerli arkadaşlar, Aslında ortadaki oyun ve aldatmacanın şifresi de buradadır. Bu siyasi iktidar TÜİK’in içini boşaltarak hayal pahalılığı karşısında ezilen halkın değil, kendi istedikleri gerçeğin kurumu hâline getirmişlerdir. TÜİK artık milletimizin gözünde çarşının, pazarın, milletin kesesinin düşmanıdır. Yeni transfer bakan Şimşek de tüm ümitlere rağmen böyle bir oyun senaryonun tam orta sahasına oturtulmuştur. Yanlış ekonomi politikalarının cezasını da bu oyun ile halka ödetiyorlar. Peki ne yapıyorlar? Önce enflasyon rakamlarını gizliyor, sonra; ‘’Bunun üzerinde zam yapıyoruz.’’ diyerek milletin hakkını bir lütuf gibi sunuyorlar. Elbette bunu daha önce de defalarca yaptılar. Ama montaj, ama şu, bu diyerek bugünlere kadar taşınan bir zihniyetten söz ediyoruz… Bakın, 5 Temmuz’dan yani TÜİK’in enflasyon oranını açıklamasından önce memur ve emeklilerimizin hak ettikleri ücretlere göz dikmeyin diye uyardık. ENAG’ın açıkladığı son verilere göre 6 aylık enflasyon %50,53 düzeyindeyken TÜİK bu oranı %19,77 açıklayarak tahmin ettiğimiz gibi doğrudan vatandaşımızın cebine göz dikmiş oldu. Oysa yaşadığımız hayat pahalılığının sebebi bugünkü siyasi iktidarın ta kendisidir! Haziran sonu itibariyle Türkiye’de açlık sınırı 10.373 TL, yoksulluk sınırı 33.750 TL düzeyinde… Peki bu sözde yeni ekonomi modeli başlamadan hemen önce bu rakam neydi biliyor musunuz? Açlık sınırı 2.903 TL, yoksulluk sınırı 9.457 TL idi. Dünyada gıda fiyatları Haziran ayında son 25 ayın en düşük seviyesine inerken Türkiye'de ise 34 aydır gıda fiyatları yükseliyor. Son iki yılda dünyada gıda fiyatlarının %6, Türkiye’de ise %187 arttığını gösteriyor. Hayalleri zorlayacak başarı değil, gerçek bir çöküş öyküsü… Vatandaşımızın umutlarıyla oynanıyor. Seçim öncesi açıklanan vaatlerle yapılan icraatlara baktığımızda arada uçurum görüyoruz. İşin vahim bir yanı da emeklinin mevcut ücretini de bu aldatmaca senaryoya boca ettiler. Açıklanan enflasyon verileri doğrultusunda yapılan zam sonrası zaten 7.500 TL maaş alan emeklilerimiz %25’lik zamma rağmen yine 7.500 TL’ye mahkûm edilmiş oldu. Zira daha önce de; ‘’En düşük emekli maaşını 7.500 TL yaptık.’’ dediklerinde bunun bir yalan olduğunu milletimizle paylaşmıştık. Büyük transfer Şimşek ilk iş olarak çareyi zaten geliri düşük olan emeklilerimizin gelirinde aramıştır. Kök maaşı 6.000 TL ve altında olan emeklilerimiz maalesef 7.500 TL ile geçinmeye mahkûm edilmişlerdir. Ayrıca bugün memurlarımıza verilen seyyanen 8 bin 77 liralık zam başka sorunlara da yol açacaktır. Yapılan bu zamla emekli memur maaşı ile çalışan memur maaşı arasındaki makas çok fazla açılmıştır. 2013 yılında emekli olan bir memur, çalıştığı dönemde aldığı maaşın %47’sini alabilirken 2023 yılında bu oran %42’ye kadar geriledi. Dikkat edin, bu oran 2003 yılında %74’tü. Örneğin 2003 yılında çalışırken 20 bin TL maaş alan biri, emekli olduğunda 15 bin TL maaş alıyordu. Bugün ise 20 bin lira maaş alan biri emekli olduğunda ancak 8.400 TL alabiliyor. Acilen bu durum gözden geçirilmeli ve gerekli adımlar atılmalıdır. Biz emeklilerimizle ilgili önerimizi açıkça ortaya koymuştuk. Açlık sınırının 11 bin TL’yi bulduğu bir ülkede en düşük emekli maaşı asgari ücretten az olmamalıdır. Bu bakımdan emeklilerimiz için de çalışanlarda olduğu gibi seyyanen zam düşünülmelidir. Yaşlı ve engelli maaşları ise ayrı bir garabettir. Memura yapılan zam oranında bir zam yapılmış olsa da maaşların zamdan önceki hâli o kadar düşük ki ülkemizin mevcut ekonomik şartlarında âdeta bir cep harçlığı seviyesinde kalmıştır. Bugün yeni zamla birlikte yaşlı aylığı 2.348 TL, engel oranı %40 ile %60 arasında olan engellilerimizin aylığı 1.874 TL, engel oranı %70 ve üzeri olanların ise 2.811 TL olmuştur. Türkiye Yüzyılı vizyonu ile hareket ettiklerini belirten Sayın Bakana soruyorum. Sizin Türkiye Yüzyılı vizyonunuzda yaşlı ve engellilerimize reva gördüğünüz bu mudur? Değerli basın mensupları, Tam da uydurma veriler ışığında açıklanan bu maaşların şoku yaşanırken gece hepimizin derin uykuda olduğu saatlerde Resmî Gazete’de yayınlanan zamlarla henüz ne asgari ücretli ne memur ne de emeklimiz maaşlarını almadan maalesef erimiştir. Ak Parti iktidarının yeni ekonomi stratejisi belli olmuştur. Kaşıkla ver, kepçeyle gitsin … Güncel hayatta tüm vatandaşlarımızın karşısına çıkacak neredeyse her harcamaya %2 ile %256 arasında zamlar yapmak ekonomi politikanızın eseridir. Bu yaklaşımla vatandaşımız daha da fakirleşecek, mutlu azınlıkların yüzü gülmeye devam edecektir. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in ifade ettiği gibi ülkemizde adı konulmamış bir IMF programı uygulamadadır. KDV’de açıklanan %2’lik artış iğneden ipliğe her şeye zam olarak yansıyacak demektir. Hele ki hijyen ürünlerinin KDV’sini %8’den %20’ye çıkarmak düpedüz vatandaşın cebinden çalmaktır. En çok tüketilen, ihtiyaç duyulan bu tür malzemelere getirilen zamlar kabul edilemez. İçine düşürüldüğümüz vahametin bir başka sembolik uygulaması da yurt dışından getirilen cep telefonlarından alınan kayıt ücretleridir. İktidar artık vatandaşın faydasına olan her şeye gözünü dikmiş durumdadır. Aralık 2022’de bu ücret 2.732 TL iken sadece 6 ay sonra 20 bin TL olmasını nasıl izah edeceksiniz?   Büyük transfer Mehmet Şimşek’in ülke ekonomisini düzlüğe çıkarmak için bulduğu çözüm sanırım vatandaşımızı kısa yoldan fakirleştirmek. Zira son açıklanan ek Motorlu Taşıtlar Vergisi zammını başka türlü açıklayamayız. Ak Parti hükûmeti aynı olayı 2003 yılında yine yapmış, Anayasa Mahkemesi söz konusu kararı iptal etmişti. 7 Ekim 2003 tarihli iptal kararında Anayasa Mahkemesi: “Düzenleme ile mali güç nazara alınmaksızın ve olağanüstü bir durum da olmaksızın ikinci kez vergi tahakkuk ve tahsil edilmek suretiyle vergi yükünün araç sahipleri aleyhine ağırlaştırıldığı” şeklinde değerlendirme yapmıştır. 2003’te deneyip yapamadığınızı tam 20 yıl sonra tekrar deniyorsunuz. Ama yapamayacaksınız. Biz konunun sonuna kadar takipçisi olacağız. İşte vatandaşlarımız bu olumsuzluklarla boğuşurken Maliye Bakanı yanına Cumhurbaşkanı Yardımcısını da almış; daha önce her türlü hainlikle suçladıkları körfez ülkelerine âdeta para aramaya çıkmışlar. Acaba yine hangi kâr eden kurumlarımızı, hangi limanlarımızı pazarlık konusu yapmaktadırlar? Çıkın millete açıklayın! Nesillerin sırtına yüklediğiniz yeni borçları milletten gizleyemezsiniz. Kıymetli basın mensupları, Türkiye’nin dış politika dengesini daha da bozan, kendi coğrafyasındaki güç dinamikleri arasında sıkıştıran ve ülkemizin; iç huzurunu, demografik geleceğini büyük bir tehdit altına alan sığınmacı sorunu her geçen gün derinleşmektedir. Fransa’daki olaylar bu hususta daha fazla dersler çıkarmamızı gerekli kılmaktadır. Her ne kadar siyasi iktidar kendi mülteci politikasının “insani değerlere dayandığını’’ savunarak Fransa’daki olayları ilişkili görmek istemese de görece bir karşılaştırma ile Türkiye’deki mevcut gidişatın kırılganlığını daha güçlü şekilde hatırlamamıza fırsat tanımaktadır. Siyasi iktidar sadece milletimizin beklentisini değil, sığınmacıları da statüsüzlüğe mahkûm etmekte ve iç siyasette sıkıştıkça geri gönderme konusunda kupleler sunmaktadır. En düşük rakamlarla ve iyimser bir tahminle Türkiye’de yaşamaya devam eden en az 10 milyon sığınmacı ve kaçak yabancı bulunmaktadır. Bu sayı BM’nin tanıdığı 193 ülkenin 91’inin nüfusundan fazladır. Suriyeli sığınmacıların 2053 yılında sayısının 35 milyon olacağı öngörülmektedir. Bu hesaplamaya kayıt dışı ve kaçak yabancıların sayısı dâhil edildiğinde önümüzdeki 30 yıl içerisinde Türkiye’nin demografik yapısının ve Türk millî kimliğinin hayati bir tehdit altında olduğu anlaşılacaktır. Türk Milleti bu sorunun çözümünü ve belki de en önemlisi çözüme yönelik makul ve somut adımların atıldığını görmek istemektedir. Gerçekten başından itibaren vatandaşlarımız sığınmacıların varlığını büyük bir sağduyu ile kabul etmiş ve saldırgan bir tutuma yönelmediği gibi her türlü destek ve yardımı vermeye çalışmıştır. Ama artık bu durum Türk Milleti için taşınamaz bir yük hâline gelmiştir. Bir bakın kıyılara, sahillere, turizm bölgelerine. Bunu içinize sindirebiliyor musunuz? Bu ülkenin vatandaşları kendi topraklarında kendi evlatları için büyük bir huzursuzluk içerisinde yaşamaktadır. Ne kadar acı ki bir göndereceğiz bir göndermeyeceğiz diyen siyasi iktidar yarınlar için çık daha büyük bir enkaz hazırlamaktadır. Değerli arkadaşlar, son olarak dün Karadeniz bölgemizde yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz. Son yıllarda yaşanan sel felaketleri bizlere yapılaşmanın doğru noktalara yapılması gerekliliğini gözler önüne sermektedir.   Çok açık ki dere yataklarına yapılan konutlara izin veren idarecilerin gerekli soruşturmalar açılarak yargılanmaları gerekmektedir. Taşkın alanlarını yıllarca ihmal etmiş, derelerin üstünü örterek imara açmış belediye yöneticileri mutlaka incelenmelidir. Bu tarz yapılara izin vermeye devam edilip yaptırımlar gerçekleşmediği müddetçe böyle felaketler canımızı acıtmaya devam edecektir. Her yıl tekrarlanan felaketlere önlem almakta zorlandığınız için vatandaşlarımıza ve ilgili kurumlara bir hatırlatma yapmak istiyoruz.