ABB
Sevim KILIÇ
Köşe Yazarı
Sevim KILIÇ
 

Hani Bizim Fasülyelerin Sırığı ?

2 Kasım 2023 tarihinde Gazi Üniversitesi tarafından düzenlenen (UYEK 2023) “Üstün Yeteneklilerin Eğitimi Kongresi'nden yazmak istedim size.  Cumhuriyetimizin geçtiğimiz haftalarda yüzüncü yılını kutladık. Ve bu ilk yüzyılımızda üstün yetenekli çocukların keşfi ve eğitimi için neler yaptığımızı ve neleri yapamadığımızı bizlere Sayın Prof. Dr. Ayşegül Ataman anlattı. Kimisi gurur verici iken kimisi sert birer Osmanlı tokadı gibi indi yüzümüze.   Şüphesiz ki Ayşegül Ataman; birinci yüz yılımızın yetiştirdiği kıymetli akademisyenlerimizden biri. Onun 54 yılı aşkın birikimi ile yaptığı çalışmalar ve yetiştirdiği öğrencilerle geçtiğimiz yüz yıldan yeni yüz yılımıza daha umut dolu bir pencere aralamıştır. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü’nün duayenlerinden olmakla birlikte 1976 yılında başlayan üstün zekâlı çocuklarla çalışmalarına devam etmiş, Gazi Üniversitesinden emekli olduktan sonra eğitimden kopamamış Yavru Vatan da Lefke Avrupa Üniversitesi Dr. Fazıl Küçük Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümünü kurmuş, akademiye katkılarını orada devam ettirmektedir. Onun her sözü sadece kulağımıza küpe değil aklımıza fikrimize de yer etmelidir. Bende kongrede hocamızın devrettiği meşaleyi gönülden taşıyan Doç. Dr. Mahmut Çitil hocamın davetlisi olarak yer bulmuş olmanın mutluluğuyla keyifle dinleyenlerden oldum kıymetli hocamızı.  Vaktiyle Osmanlı’da var olan gürbüz oğlan seçme testlerinden (Devşirme sistemi ve Enderun'dan saraya uzanan yetenekli seçimi) başlayarak günümüze kadar öyle anlaşılır bir şekilde özetledi ki aslında en temel meselelerimizden birinin ikinci yüz yılımızda, yetenekleri keşfederek geliştirmek olduğunu bizlere bir kez daha vurguladı.  Peki nasıldı geçmişte -ecdadımız diye övündüklerimizde- özel yeteneklilerin eğitimi? Var mıydı böyle bir eğitim? Vardı elbet iftihar ederek söyleyebiliriz ki dünyada bilinen ilk üstün yetenek seçme ve özel eğitim, Osmanlı İmparatorluğundaydı. Hem de ordular fethettikleri topraklarda; gelişimi en iyi, göze görkem, güzel ve cazibeli çocukları büyük bir dikkat ve özenle seçerlerdi. O hepimizin bildiği devşirme sistemi ile en iyi eğitimleri aldırarak saray çalışanları, üst düzey yöneticiler, saray memurları, sanatçılar yetiştirilir ve görevlendirilirlerdi. Vardı elbet, hem öteden genetik olarak bilerek veya bilmeden en güzel, en gürbüz oğlanlardan özel yetenekli seçmeyi. Zira özel yetenekli çocuklar genellikle büyüdükleri yerin en güzel, en gürbüz olanları olurdu. Fakat bu seçimde Müslüman tabadan ve de Anadolu'dan Türk çocuğu seçilmedi. Bunun için tarihçiler çeşitli sebepler göstermede bana göre mevcut yönetim olan Osmanoğulları hanedanlığı için risk oluşturabileceklerinden eğitimden hele hele böylesine bir özel eğitimden uzak tutuldu. Bu öylesine büyük bir kaygı olsa gerek ki buralardan çocuk seçmek kanunla da kesinlikle yasaklanmıştı. Devşirme bölgeleri ise fetih yönü olan ve gayri müslim olmaları nedeniyle özellikle Balkanlar olmuştur.   Bir köşe yazımda değinmiştim bu konuya, ülkemizin IQ sıralamasında neden gerilerde olduğu hakkında yazıp çizmiştim kendimce. Yapılan araştırmalara göre Ülkemizin IQ su birçok dünya ülkeleri arasında oldukça gerilerdeydi. Nasıl olmasın ki? 500 yılı aşkın eğitimden, öğretimden mahrum bırakılmış özellikle uzak tutulmuş bir Anadolu insanı ve Müslüman tebaa var. 500 yıl en iyi ihtimalle 7 ata ve cins değişimi eder ki bu süre genetik değişim için özellikle de kullanılmayan yeteneklerin ortaya çıkamaması, yitirilmesi açısından iyi bir süre.  Peki neden bu kadar gerilerdeydik? Türkler geri zekalı ya da yeteneksiz miydi? Hayır, bilakis bunca büyük ve güçlü devlet kurmuş bir toplum geri zekalı olamaz olsa olsa dahi olur.  Kadim Anadolu insanımız Türklerin ve Müslüman tebaanın Enderun eğitiminden uzak tutulması kullanılmayan yeteneklerin körelmesi sonucunu doğurmuştur. Uçlarda her daim iyi birer sınır koruyucusu iyi birer savaşçı asker olmuştur. Hal böyle olunca uzunca yüz yıllar eğitimden uzak tutulmuş Anadolu insanının kendi milli eğitim sistemini oluşturmakta ve oturtmakta güçlük çekmesine de şaşmamak gerek.  Öyle ya bizler bizden evvelkiler gibi ‘Her Türk asker doğar.’ beytiyle büyümedik mi?   Oysa ki askerin de savaşırken kırılmaz silahlara ve kıvrak zekasına ihtiyacı vardır. Eskiden en dayanıklı kılıçlar, güçlü bükülmez bilek, iman dolu yürek bir de iyi bir strateji yeterliydi. Asker insan gücü her şeyin üstündeydi. Peki ya şimdi. Şimdi tüm bunların yanında bir de ilim, bilim, teknoloji gerekli.   Zaman değişti, insan değişti, dünya değişti. Kendi gürbüz oğullarımıza ve kızlarımıza çoklu yetenek taramaları ile eğitim aldıkları okullarda ayrışmadan ihtiyaç duydukları eğitimleri vermek gerekli. Değişen dünyada üstelik dört bir yanında cehennem ateşi yakılan topraklarda yaşamak bunu elzem kılıyor. Ne yapmak gerekli?  Bugün olmuş, biz tutturmuşuz eğitimde eşitlikte eşitlik. Gelişimleri, genetik olarak getirdikleri yetenekleri eşit olmayan çocuklar eşit diye tutturulan eğitimle nasıl var olabilirler? Var olamayan bir birey ne üretebilir?  Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürümüz sayın Doç. Dr. Mustafa OTRAR’ın da dediği gibi  “Her çocuğun eğitim ihtiyacı farklıdır. Tıpkı her bitkinin ihtiyaçlarının farklı olması gibi. Bir fasulyeye bile çürümesin, verimli olsun diye ihtiyaç duyduğu sırığı takarken bizim çocuklarımızın bir fasulye kadar değeri yok mu?”   Evet her canlının var olmak için ihtiyaçları farklıdır. İnsanların beyninin ihtiyaçları da faklıdır.   Geçtiğimiz yüz yılda kıymetli bir diğer akademisyenimiz Prof. Dr. Necate Baykoç hocanın çalışmaları ile özel yetenekli çocukların seçildikleri BİLSEM’ler var. Çocukların aday gösterilmesinden seçilmesine ve sonrasında desteklenme süreci konusunda oldukça çaba sarf ediliyor olsa da ilk başladığı dönemlerdeki heyecana sahip olmadığı bunun nedenini de ‘Bir Türk gibi başlayıp bir Alman gibi bitirmek’ değimini yine Ayşegül hocamız hatırlattı ve ekledi ;“ Biz bir Türk gibi başlıyoruz ama bir Alman gibi değil yine bir Türk gibi bitiriyoruz.” ,  Çok haklıydı hocamız, yapıyoruz yapmasına da sürdürme konusunda gerekli motivasyona sahip değiliz. Bu nedenle de hızla bitiriyoruz. O olmadı bu, bu olmadı o, sürekli değiştirip duruyoruz. Bir yandan fikir zengini diğer yandan da uygulamada sürdürebilme fakiriyiz. Bu nedenle iyi fikirleri yaparken sürdürebilirlik çalışmalarını da birlikte yapabilmeli ve her duruma değişikliğe ayak uydurur vaziyete getirmeliyiz. Bir toplumun neyi vardır, toplumu toplum yapan eğitim, kültür ve sanattan başka.   Olmasaydı balballarımız, bengisularımız bilir miydik atalarımızı?   Peki ya Kaşgarlı Mahmut “Dîvânu Lugâti't-Türk”, Yusuf Has Hacip “Kutadgu Bilig” adlı eserlerini bırakmasaydılar.  Ya Metehan’ın onluk sisteminden nasıl haberdar olacaktık.  Atalarımızın kullandıkları dile özgü alfabeleri olmasaydı bulabilir miydik özümüzün kaynağını, Orhun Yazıtları, Göktürk Yazıtları veya Köktürk Yazıtları, Eski Türkçemizi…  Yetiştirmek kolay mıdır; Ali Kuşçu, Akşemseddin, El-Birûnî (Beyrunî), Câbir bin Hayyân, El-Cezerî, El-Kindî, Hezârfen Ahmet Çelebi, Mimar Sinan, İbn-i Sinâ, İbn'ül Heysem, Farabî, Fergânî, Hârezmî, Gazzâlî, Ömer Hayyam, Pîrî Reis, Kâtip Çelebi ve Uluğ Bey ler’i…  Peki ya Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk’e sahip olabilir miydik?  Eğitim, kültür, sanat; Devlet yönetiminde üç sacayağı sisteminin önemi ne ise bu üç alanın önemi de odur. Medeniyetimizi çağdaş medeniyetler üzerine çıkartmak, ulusal birliğini ilelebet güçlendirerek korumak istiyorsak bu üç sacayağından biri olan eğitimin içinde çocukları ayrıştırmadan ve bireysel ihtiyaçlarına uygun sistemi kurmak ve sürekli değiştirmek yerine geliştirmek zorundayız. Artık ikinci yüzyılımıza doğru yol aldık.   Bunun için durmayalım, hep birlikte ‘hocam hani bizim fasulyelerin sırığı’ diyelim.  Yazar Sevim KILIÇ    
Ekleme Tarihi: 09 Ocak 2024 - Salı

Hani Bizim Fasülyelerin Sırığı ?

2 Kasım 2023 tarihinde Gazi Üniversitesi tarafından düzenlenen (UYEK 2023) “Üstün Yeteneklilerin Eğitimi Kongresi'nden yazmak istedim size. 

Cumhuriyetimizin geçtiğimiz haftalarda yüzüncü yılını kutladık. Ve bu ilk yüzyılımızda üstün yetenekli çocukların keşfi ve eğitimi için neler yaptığımızı ve neleri yapamadığımızı bizlere Sayın Prof. Dr. Ayşegül Ataman anlattı. Kimisi gurur verici iken kimisi sert birer Osmanlı tokadı gibi indi yüzümüze.  

Şüphesiz ki Ayşegül Ataman; birinci yüz yılımızın yetiştirdiği kıymetli akademisyenlerimizden biri. Onun 54 yılı aşkın birikimi ile yaptığı çalışmalar ve yetiştirdiği öğrencilerle geçtiğimiz yüz yıldan yeni yüz yılımıza daha umut dolu bir pencere aralamıştır. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü’nün duayenlerinden olmakla birlikte 1976 yılında başlayan üstün zekâlı çocuklarla çalışmalarına devam etmiş, Gazi Üniversitesinden emekli olduktan sonra eğitimden kopamamış Yavru Vatan da Lefke Avrupa Üniversitesi Dr. Fazıl Küçük Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümünü kurmuş, akademiye katkılarını orada devam ettirmektedir. Onun her sözü sadece kulağımıza küpe değil aklımıza fikrimize de yer etmelidir. Bende kongrede hocamızın devrettiği meşaleyi gönülden taşıyan Doç. Dr. Mahmut Çitil hocamın davetlisi olarak yer bulmuş olmanın mutluluğuyla keyifle dinleyenlerden oldum kıymetli hocamızı. 

Vaktiyle Osmanlı’da var olan gürbüz oğlan seçme testlerinden (Devşirme sistemi ve Enderun'dan saraya uzanan yetenekli seçimi) başlayarak günümüze kadar öyle anlaşılır bir şekilde özetledi ki aslında en temel meselelerimizden birinin ikinci yüz yılımızda, yetenekleri keşfederek geliştirmek olduğunu bizlere bir kez daha vurguladı. 

Peki nasıldı geçmişte -ecdadımız diye övündüklerimizde- özel yeteneklilerin eğitimi? Var mıydı böyle bir eğitim? Vardı elbet iftihar ederek söyleyebiliriz ki dünyada bilinen ilk üstün yetenek seçme ve özel eğitim, Osmanlı İmparatorluğundaydı. Hem de ordular fethettikleri topraklarda; gelişimi en iyi, göze görkem, güzel ve cazibeli çocukları büyük bir dikkat ve özenle seçerlerdi. O hepimizin bildiği devşirme sistemi ile en iyi eğitimleri aldırarak saray çalışanları, üst düzey yöneticiler, saray memurları, sanatçılar yetiştirilir ve görevlendirilirlerdi. Vardı elbet, hem öteden genetik olarak bilerek veya bilmeden en güzel, en gürbüz oğlanlardan özel yetenekli seçmeyi. Zira özel yetenekli çocuklar genellikle büyüdükleri yerin en güzel, en gürbüz olanları olurdu. Fakat bu seçimde Müslüman tabadan ve de Anadolu'dan Türk çocuğu seçilmedi. Bunun için tarihçiler çeşitli sebepler göstermede bana göre mevcut yönetim olan Osmanoğulları hanedanlığı için risk oluşturabileceklerinden eğitimden hele hele böylesine bir özel eğitimden uzak tutuldu. Bu öylesine büyük bir kaygı olsa gerek ki buralardan çocuk seçmek kanunla da kesinlikle yasaklanmıştı. Devşirme bölgeleri ise fetih yönü olan ve gayri müslim olmaları nedeniyle özellikle Balkanlar olmuştur.  

Bir köşe yazımda değinmiştim bu konuya, ülkemizin IQ sıralamasında neden gerilerde olduğu hakkında yazıp çizmiştim kendimce. Yapılan araştırmalara göre Ülkemizin IQ su birçok dünya ülkeleri arasında oldukça gerilerdeydi. Nasıl olmasın ki? 500 yılı aşkın eğitimden, öğretimden mahrum bırakılmış özellikle uzak tutulmuş bir Anadolu insanı ve Müslüman tebaa var. 500 yıl en iyi ihtimalle 7 ata ve cins değişimi eder ki bu süre genetik değişim için özellikle de kullanılmayan yeteneklerin ortaya çıkamaması, yitirilmesi açısından iyi bir süre. 

Peki neden bu kadar gerilerdeydik? Türkler geri zekalı ya da yeteneksiz miydi? Hayır, bilakis bunca büyük ve güçlü devlet kurmuş bir toplum geri zekalı olamaz olsa olsa dahi olur. 

Kadim Anadolu insanımız Türklerin ve Müslüman tebaanın Enderun eğitiminden uzak tutulması kullanılmayan yeteneklerin körelmesi sonucunu doğurmuştur. Uçlarda her daim iyi birer sınır koruyucusu iyi birer savaşçı asker olmuştur. Hal böyle olunca uzunca yüz yıllar eğitimden uzak tutulmuş Anadolu insanının kendi milli eğitim sistemini oluşturmakta ve oturtmakta güçlük çekmesine de şaşmamak gerek. 

Öyle ya bizler bizden evvelkiler gibi ‘Her Türk asker doğar.’ beytiyle büyümedik mi?  

Oysa ki askerin de savaşırken kırılmaz silahlara ve kıvrak zekasına ihtiyacı vardır. Eskiden en dayanıklı kılıçlar, güçlü bükülmez bilek, iman dolu yürek bir de iyi bir strateji yeterliydi. Asker insan gücü her şeyin üstündeydi. Peki ya şimdi. Şimdi tüm bunların yanında bir de ilim, bilim, teknoloji gerekli. 

 Zaman değişti, insan değişti, dünya değişti. Kendi gürbüz oğullarımıza ve kızlarımıza çoklu yetenek taramaları ile eğitim aldıkları okullarda ayrışmadan ihtiyaç duydukları eğitimleri vermek gerekli. Değişen dünyada üstelik dört bir yanında cehennem ateşi yakılan topraklarda yaşamak bunu elzem kılıyor. Ne yapmak gerekli? 

Bugün olmuş, biz tutturmuşuz eğitimde eşitlikte eşitlik. Gelişimleri, genetik olarak getirdikleri yetenekleri eşit olmayan çocuklar eşit diye tutturulan eğitimle nasıl var olabilirler? Var olamayan bir birey ne üretebilir? 

Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürümüz sayın Doç. Dr. Mustafa OTRAR’ın da dediği gibi  “Her çocuğun eğitim ihtiyacı farklıdır. Tıpkı her bitkinin ihtiyaçlarının farklı olması gibi. Bir fasulyeye bile çürümesin, verimli olsun diye ihtiyaç duyduğu sırığı takarken bizim çocuklarımızın bir fasulye kadar değeri yok mu?”  

Evet her canlının var olmak için ihtiyaçları farklıdır. İnsanların beyninin ihtiyaçları da faklıdır.  

Geçtiğimiz yüz yılda kıymetli bir diğer akademisyenimiz Prof. Dr. Necate Baykoç hocanın çalışmaları ile özel yetenekli çocukların seçildikleri BİLSEM’ler var. Çocukların aday gösterilmesinden seçilmesine ve sonrasında desteklenme süreci konusunda oldukça çaba sarf ediliyor olsa da ilk başladığı dönemlerdeki heyecana sahip olmadığı bunun nedenini de ‘Bir Türk gibi başlayıp bir Alman gibi bitirmek’ değimini yine Ayşegül hocamız hatırlattı ve ekledi ;“ Biz bir Türk gibi başlıyoruz ama bir Alman gibi değil yine bir Türk gibi bitiriyoruz.” , 

Çok haklıydı hocamız, yapıyoruz yapmasına da sürdürme konusunda gerekli motivasyona sahip değiliz. Bu nedenle de hızla bitiriyoruz. O olmadı bu, bu olmadı o, sürekli değiştirip duruyoruz. Bir yandan fikir zengini diğer yandan da uygulamada sürdürebilme fakiriyiz. Bu nedenle iyi fikirleri yaparken sürdürebilirlik çalışmalarını da birlikte yapabilmeli ve her duruma değişikliğe ayak uydurur vaziyete getirmeliyiz. Bir toplumun neyi vardır, toplumu toplum yapan eğitim, kültür ve sanattan başka.  

Olmasaydı balballarımız, bengisularımız bilir miydik atalarımızı?  

Peki ya Kaşgarlı Mahmut “Dîvânu Lugâti't-Türk”, Yusuf Has Hacip “Kutadgu Bilig” adlı eserlerini bırakmasaydılar. 

Ya Metehan’ın onluk sisteminden nasıl haberdar olacaktık. 

Atalarımızın kullandıkları dile özgü alfabeleri olmasaydı bulabilir miydik özümüzün kaynağını, Orhun Yazıtları, Göktürk Yazıtları veya Köktürk Yazıtları, Eski Türkçemizi… 

Yetiştirmek kolay mıdır; Ali Kuşçu, Akşemseddin, El-Birûnî (Beyrunî), Câbir bin Hayyân, El-Cezerî, El-Kindî, Hezârfen Ahmet Çelebi, Mimar Sinan, İbn-i Sinâ, İbn'ül Heysem, Farabî, Fergânî, Hârezmî, Gazzâlî, Ömer Hayyam, Pîrî Reis, Kâtip Çelebi ve Uluğ Bey ler’i… 

Peki ya Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk’e sahip olabilir miydik? 

Eğitim, kültür, sanat; Devlet yönetiminde üç sacayağı sisteminin önemi ne ise bu üç alanın önemi de odur. Medeniyetimizi çağdaş medeniyetler üzerine çıkartmak, ulusal birliğini ilelebet güçlendirerek korumak istiyorsak bu üç sacayağından biri olan eğitimin içinde çocukları ayrıştırmadan ve bireysel ihtiyaçlarına uygun sistemi kurmak ve sürekli değiştirmek yerine geliştirmek zorundayız. Artık ikinci yüzyılımıza doğru yol aldık.  

Bunun için durmayalım, hep birlikte ‘hocam hani bizim fasulyelerin sırığı’ diyelim. 

Yazar
Sevim KILIÇ  
 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Erkan kilic
(06.01.2024 21:29 - #247)
Super
sevim kılıç Teşekkür ederim sayın okurum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Seyhan D.
(08.01.2024 14:33 - #253)
güzel tespitler hayırlı olsun yazarlığınız.
sevim kılıç Teşekkür ederim sayın okurum.
sevim kılıç Çok teşekkür ederim, sayın okurum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)