Sevim KILIÇ
Köşe Yazarı
Sevim KILIÇ
 

ARADIĞINIZ İNSANA ULAŞILAMIYOR!

İnsan nedir: Memelilerden, iki eli, iki ayağı bulunan, iki ayak üzerinde dik bir biçimde dolaşan, aklı ve düşünme yeteneği olan, dille, sözle anlaşan, en gelişmiş canlı sayılan yaratık. Google hazretlerine sorduğumuzda karşımıza ilk çıkan tanımı bu. İnsan nedir sorusuna birçok tanım getirebilir tek tek özelikler sıralayabiliriz. Biyolojik gelişmiş yaratık olmasının dışında kendini tanıma ve gerçekleştirme çabası içerisinde dünya üzerinde geçirdiği zamanın anlamı, özünde bitmeyen arayışı, dünya üzerinde hem kendi varlığı hem de diğer tüm varlıklar üzerindeki etkisi ile yaratıklar içerisinde şüphesiz ki halen en gelişmişi diye geçmektedir. Dinler ve felsefe ise daha derin tanımlar yapmıştır. Protagoras’ın “insan her şeyin ölçüsüdür. İnsan, var olan şeylerin var oluşunun, var olmayan şeylerin var olmayışının ölçüsüdür” demiştir. Protagoras’ın sözümden de anlaşılacağı üzere insan var olan ya da olmayanların sebeplerine bir ölçüdür. Varoluş ve de yok oluşun ölçüsü.  Sokrat’ın talebesi Eflâtun; insanı, idealar âleminden maddî âleme inerek bir bedene giren ve geldiği yere yeniden devirler gezerek dönecek olan, sonsuz ruh çerçevesinde ebedi düşündüğü, ayrıca insanı, içinde yaşadığı cemiyet ve devlet yapısında ele almıştır. İnsan sosyal bir varlıktır. Ve bu bağlamda birlikte yaşama arzusu güder. Bu arzu sonucu çeşitli toplumsal örgütler oluşturmuş devletleşmişlerdir. İnsan sosyal yaşamı içerisinde birbirine uyum gösterme yeteneğine sahiptir. Sosyal yaşam arzusu insana gerek dinsel kurallar gerek toplumsal düzen sağlayıcı hukuki veya toplumsal ayıplama kuralları geliştirmiştir. Eflâtun’un talebesi Aristo ise, insanı düşünen hayvan olarak tanımlayarak, aklın, insanı yalnızca hayvanlardan ayırmadığı, üstün âlemle de irtibatını sağladığını düşünür. “İnsan düşünen hayvan ya da düşünemeyen hayvandan daha aşağıda olabilen bir varlıktır. Ve yine Furkan Suresi 44. Ayette nefsine uyan insanlar için; “Yoksa sen onların çoğunun gerçeği dinlediklerini veya akılla¬rını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar tıpkı hayvan sürüsü gibi¬dir. Hatta izledikleri yol bakımından hayvanlardan daha şaşkın durumdadırlar.” İnsanı diğer yaratıklardan ayıran bir başka özellikte istek ve arzularını kontrol edebilme yetisine sahip olması, aklı ile birlikte iradesinin de yükseltilmiş olmasıdır. Öyle ki istek ve arzularını kontrol edememesi halinde iradesi sınırlı olan hayvandan daha aşağıya düşüyor. Öyle ise insanın iradesini kullanma yetisi de onu diğer yaratılmışlardan üstün kılmıştır. Felsefede insanı ilk defa ele alan Sokrates insanın evrenin arkensini bilmesi ile ilgilenen felsefecilerin aksine evrenin arkesini bilmenin insana bir faydası olmayacağını biz insanların kendini bilmesini öğütlemiştir. İnsanın kendisini bilmesi ise ahlak meselesidir. İnsan Denen Meçhul adlı eserinde Alexis Karel, “İnsan son derece kompleks ve parçalanamaz bir bütündür. İnsanın kendini tanıma sorunu, dinin Tanrı’yı tanıma sorunuyla paralel bir çizgi takip etmektedir.” Diye ifade eder. Alex Karel insanın kendini tanıma sorununun Tanrı’yı tanıma sorunu ile bağdaştırması belki de insanın tanrısını tanıması yaratılışını anlamlandırması ile ilişkilidir. Hep deriz ya Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, kendini bilmez insan.  O halde tanrıyı tanımak kendini tanımak, kendini tanımak ise kâmil insan olmak mıdır? İnsan kendini nasıl tanır ve tanımlar? Klasik ekonomi bilimine göre insan sadece menfaatinden dolayı harekete geçen ve yalnızca üretici ve tüketici boyutuna indirgenen “homo economicus” tur. Bu tanım dinler tarihinde bir anlatım olan Karun hatırlattı. Karunlar sadece menfaat için harekete geçenler. Son dönemlerde haylice artan insan davranışlarının tanımı olmalı. Belli ki insan tanımı hakkında kesin bir yargıya ulaşmak mümkün görünmüyor. Mevlâna Hz. İnsanı; düşünen aklı, hisseden kalbiyle ilâhî varlığı, birliği derinden anlamaya, kavramaya en elverişli unsur olarak kabul eden, insanı maddeden ziyade mana zenginliği içerisinde yüzen esrarlı, müstesna bir cevher şeklinde düşünür. İnsana yaratılmışların en şereflisi olma payesini kazandıran en önemli kabiliyeti akıl dergahında posta oturan ahlaktır. Ahlak ise aklın ürünüdür. İnsan-ı Kâmil olmanın en temel argümanıdır. “Akıl da tedbir de fikir de sana kuldur. Böyle iken sen neden kendini ucuza satıyorsun.” Zira Hz. Mevlana’ya göre insan paha biçilemez bir cevher idi. İnsan Yüce Yaratan’ın Esma ve sıfatlarına O’nun “Ahsen-i Takvim” sırrına erecek olan en değerli varlıktır. O halde insan kendini bilmelidir. Kendini bilmeyen kendini Tanrılaştırmış olan kullara kul olur. Ahsen-i Takvim olma şerefine erecek iken “Zavallı insan, kendisini hakkıyla tanıyamadı, bilemedi. Fazilet makamından geldi, lakin noksan âlemine düştü. İnsan kendini ucuza sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti. Yüz binlerce yılan ve dağ insanın hayranı iken, o niçin yılanın -mal ve mülkün- hayranı ve dostu oldu. İnsan bir dağa benzer. Böyle sağlam iken insan nasıl aldanır, fitneye düşer de yılan gibi mal ve mülke hayran olur.”  O insan ki mülkünü korumak için insanlığı cehennem ateşine atan. Ah insan, zavallı insan, düşen yaratıklarında ta kendisi o insan. Gerçeklerden uzak olan ve akıllarını kullanmayan insanların nefsinin peşine düşerek hayvanlardan daha şaşkın olmalarının derin acılarla yaşıyor ve her geçen gün etrafımızda hayvandan aşağı düşmemiş bir insan arıyoruz. Kendini bilen kâmil insan… Ama bu arayış nafile. Aradığınız o insana ulaşılamıyor!
Ekleme Tarihi: 10 Şubat 2025 - Pazartesi

ARADIĞINIZ İNSANA ULAŞILAMIYOR!

İnsan nedir:
Memelilerden, iki eli, iki ayağı bulunan, iki ayak üzerinde dik bir biçimde dolaşan, aklı ve düşünme yeteneği olan, dille, sözle anlaşan, en gelişmiş canlı sayılan yaratık.
Google hazretlerine sorduğumuzda karşımıza ilk çıkan tanımı bu.
İnsan nedir sorusuna birçok tanım getirebilir tek tek özelikler sıralayabiliriz.
Biyolojik gelişmiş yaratık olmasının dışında kendini tanıma ve gerçekleştirme çabası içerisinde dünya üzerinde geçirdiği zamanın anlamı, özünde bitmeyen arayışı, dünya üzerinde hem kendi varlığı hem de diğer tüm varlıklar üzerindeki etkisi ile yaratıklar içerisinde şüphesiz ki halen en gelişmişi diye geçmektedir.

Dinler ve felsefe ise daha derin tanımlar yapmıştır. Protagoras’ın “insan her şeyin ölçüsüdür. İnsan, var olan şeylerin var oluşunun, var olmayan şeylerin var olmayışının ölçüsüdür” demiştir. Protagoras’ın sözümden de anlaşılacağı üzere insan var olan ya da olmayanların sebeplerine bir ölçüdür.
Varoluş ve de yok oluşun ölçüsü. 
Sokrat’ın talebesi Eflâtun; insanı, idealar âleminden maddî âleme inerek bir bedene giren ve geldiği yere yeniden devirler gezerek dönecek olan, sonsuz ruh çerçevesinde ebedi düşündüğü, ayrıca insanı, içinde yaşadığı cemiyet ve devlet yapısında ele almıştır.


İnsan sosyal bir varlıktır. Ve bu bağlamda birlikte yaşama arzusu güder. Bu arzu sonucu çeşitli toplumsal örgütler oluşturmuş devletleşmişlerdir. İnsan sosyal yaşamı içerisinde birbirine uyum gösterme yeteneğine sahiptir. Sosyal yaşam arzusu insana gerek dinsel kurallar gerek toplumsal düzen sağlayıcı hukuki veya toplumsal ayıplama kuralları geliştirmiştir.


Eflâtun’un talebesi Aristo ise, insanı düşünen hayvan olarak tanımlayarak, aklın, insanı yalnızca hayvanlardan ayırmadığı, üstün âlemle de irtibatını sağladığını düşünür.
“İnsan düşünen hayvan ya da düşünemeyen hayvandan daha aşağıda olabilen bir varlıktır.
Ve yine Furkan Suresi 44. Ayette nefsine uyan insanlar için;
“Yoksa sen onların çoğunun gerçeği dinlediklerini veya akılla¬rını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar tıpkı hayvan sürüsü gibi¬dir. Hatta izledikleri yol bakımından hayvanlardan daha şaşkın durumdadırlar.”
İnsanı diğer yaratıklardan ayıran bir başka özellikte istek ve arzularını kontrol edebilme yetisine sahip olması, aklı ile birlikte iradesinin de yükseltilmiş olmasıdır.

Öyle ki istek ve arzularını kontrol edememesi halinde iradesi sınırlı olan hayvandan daha aşağıya düşüyor. Öyle ise insanın iradesini kullanma yetisi de onu diğer yaratılmışlardan üstün kılmıştır.

Felsefede insanı ilk defa ele alan Sokrates insanın evrenin arkensini bilmesi ile ilgilenen felsefecilerin aksine evrenin arkesini bilmenin insana bir faydası olmayacağını biz insanların kendini bilmesini öğütlemiştir. İnsanın kendisini bilmesi ise ahlak meselesidir.

İnsan Denen Meçhul adlı eserinde Alexis Karel, “İnsan son derece kompleks ve parçalanamaz bir bütündür. İnsanın kendini tanıma sorunu, dinin Tanrı’yı tanıma sorunuyla paralel bir çizgi takip etmektedir.” Diye ifade eder. Alex Karel insanın kendini tanıma sorununun Tanrı’yı tanıma sorunu ile bağdaştırması belki de insanın tanrısını tanıması yaratılışını anlamlandırması ile ilişkilidir. Hep deriz ya Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, kendini bilmez insan.  O halde tanrıyı tanımak kendini tanımak, kendini tanımak ise kâmil insan olmak mıdır? İnsan kendini nasıl tanır ve tanımlar?
Klasik ekonomi bilimine göre insan sadece menfaatinden dolayı harekete geçen ve yalnızca üretici ve tüketici boyutuna indirgenen “homo economicus” tur. Bu tanım dinler tarihinde bir anlatım olan Karun hatırlattı. Karunlar sadece menfaat için harekete geçenler.
Son dönemlerde haylice artan insan davranışlarının tanımı olmalı.
Belli ki insan tanımı hakkında kesin bir yargıya ulaşmak mümkün görünmüyor.

Mevlâna Hz. İnsanı; düşünen aklı, hisseden kalbiyle ilâhî varlığı, birliği derinden anlamaya, kavramaya en elverişli unsur olarak kabul eden, insanı maddeden ziyade mana zenginliği içerisinde yüzen esrarlı, müstesna bir cevher şeklinde düşünür.

İnsana yaratılmışların en şereflisi olma payesini kazandıran en önemli kabiliyeti akıl dergahında posta oturan ahlaktır. Ahlak ise aklın ürünüdür. İnsan-ı Kâmil olmanın en temel argümanıdır.
“Akıl da tedbir de fikir de sana kuldur. Böyle iken sen neden kendini ucuza satıyorsun.”
Zira Hz. Mevlana’ya göre insan paha biçilemez bir cevher idi. İnsan Yüce Yaratan’ın Esma ve sıfatlarına O’nun “Ahsen-i Takvim” sırrına erecek olan en değerli varlıktır. O halde insan kendini bilmelidir. Kendini bilmeyen kendini Tanrılaştırmış olan kullara kul olur.
Ahsen-i Takvim olma şerefine erecek iken
“Zavallı insan, kendisini hakkıyla tanıyamadı, bilemedi. Fazilet makamından geldi, lakin noksan âlemine düştü.
İnsan kendini ucuza sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti.
Yüz binlerce yılan ve dağ insanın hayranı iken, o niçin yılanın -mal ve mülkün- hayranı ve dostu oldu.
İnsan bir dağa benzer. Böyle sağlam iken insan nasıl aldanır, fitneye düşer de yılan gibi mal ve mülke hayran olur.” 
O insan ki mülkünü korumak için insanlığı cehennem ateşine atan.
Ah insan, zavallı insan, düşen yaratıklarında ta kendisi o insan.
Gerçeklerden uzak olan ve akıllarını kullanmayan insanların nefsinin peşine düşerek hayvanlardan daha şaşkın olmalarının derin acılarla yaşıyor ve her geçen gün etrafımızda hayvandan aşağı düşmemiş bir insan arıyoruz.
Kendini bilen kâmil insan…
Ama bu arayış nafile.

Aradığınız o insana ulaşılamıyor!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.