Uzun süredir düşündüğüm fakat yazmaktan da bir çok kez imtina ettiğim Türkiye'nin yeni nesil bir hastalığı oldu nepotizm. Çünkü dünyadaki bir çok ülkeyi batırma konumuna getirmiş, ülkelerin geri plana düşmesine sebep olmuş lanet bir hastalık ve Türkiye'ye de dönemin iktidar yönetimi tarafından aşılanmış veya aşılanmaya çalışılan bir çeşit ''bencillik, liyakatsizlik ve adaletsizlik'' hastalığı da diyebiliriz.
Nedir Nepotizm ?
Aslında basit bir şekilde açıklamak gerekirse, rönesans dönemi öncesine ait bir düşünce biçimidir. Kısa bir anlatım ile de ''akraba, arkadaş, eş-dost kayırmacalı yönetim şekli'' denilebilir. Geçmiş tarihte ilk kez 'Papa' arkadaşını, dostlarını ve akrabalarını 'kardinal' makamına getirip kendisini sağlama almış ve yönetimi elden kaybetmemek için de bu tekniği kullanmıştır. Dünyanın bir çok ülkesi özellikle de Avrupa, ortaçağ döneminde bu yönetim biçimini deneyimledi. Bir çok ülke ise bu duruma çözüm üretip kurtulmaya çalışırken Türkiye mevcut iktidar ile birlikte bu çukurun en derinine inerek kaybetmeye bir tık daha yaklaşmış oldu. ''İlkel toplumlarda ve basit düşünceli yönetim anlayışında liderler her zaman yanına eşini, dostunu ve arkadaşını ister ki kendi açıklarında sorun yaşadığı zaman kendisini kimse eleştirmesin ve eleştirilerin önü kesilsin.'' Hatırlarsanız yakın geçmiş zamanda, bundan 4 yıl önce Pamukkale Üniversitesi rektörü Hüseyin Bağ eşini enstitüye sekreter yapmıştı ve bunun gibi 10 kadar üniversitede de benzer olaylar yaşanmıştı. Ve öyle ki buna bir çoğumuz sessiz kalmış hatta herkes aynısını yapıyor cümlelerini bile birçok kişiden duymuştuk. Bunun savunmasını basit usulle yapmak ilkelliğin ne kadar içlerine işlediğine delalettir aslında. ''Herkesin hırsızlık yapması sizin hırsız olacağınız anlamına gelmez. Öyle ki yolsuzluğu, sahtekarlığı veya birşeylerin yanlış yapılması da sizlerin yapmasını asla meşru ve makul kılmaz.'' Ülkede ki yapılanlar sadece bununla sınırlı değil, hatırlarsanız bir üniversitede aynı soyadı taşıyan 30 kişi akademik kadroya alındı. Başka bir kurumda ise 1 kişinin 3-5 ayrı şirketten maaş aldığı bilinirken bu tarzda bir çok kurumun da kısa sürede zarar açıkladığını biliyoruz, bunun gibi nice örnekler de mevcut. Türkiye'nin her döneminde ve bir çok siyasi partide ''hamili kart yakınımdır'' durumu yaşanırken eleştiride bulunan siyasi ve bürokratik birçok ismin de eleştirdiği durumu uygulaması aslında ülkeye bu zehirin nasıl enjekte edildiğini gözler önüne seriyor.
Gerçek Başarı Nepotizm'den Kurtulmak!
Lokal ırkçılık da sayılabilecek yani ''benden olan yürüsün, benden olmayan sürünsün'' mantığı ile yönetilen bir kurum ne kadar başarı elde edebilir veya ne kadar ilerleyebilir bunu tekrar tekrar düşünmek ve sorgulamak gerekiyor. Bunu geçmişten bu güne kadar birçoğu zaman yaşadık ve bu tarz yönetim anlayışının sonunda çöktüğünüde gördük. Örnek vermek gerekirse mevcut iktidar döneminde yaşanan eğitim sisteminin çöküşünden, ekonomik çöküşe kadar yüzlerce örnek gösterebiliriz. Liyakatin, adaletin ve hakkın esas alınmadığı her geçen gün, mevcut yönetim anlayışı ufak çatırdamalar ile sallanmaya başlayacak ve sonunda ise o büyük çöküş gelip mevcut yöneticileri malum karanlık çukurun içerisine çekecek bu yükün altında ezilmesine de sebep olacaktır. Bu durumun en kolay çözümü ve kurtulma yolu ise ''Papa'nın şeytani yönetim anlayışından çıkılarak liyakat,adalet ve hakkın ön planda olduğu daha dürüst, adil ve şeffaf bir yönetim anlayışı esas alınarak yönetilmesidir.'' Böyle bir yönetim anlayışına geçilmez ise o karanlık son mutlaka sizi bulacaktır ve o karanlık sondan da kaçışınız asla olmayacaktır.