Bir zamanlar işçinin umudu olan, hakkı gasp edilince ön safta duran, direnişin ve emeğin kalesi sayılan sendikalar, bugün neden işçiden bu kadar uzaklaştı? Bu soruyu duymak, hele ki bir sendikacı olarak duymak, ağır geliyor ama sormadan da edemiyoruz: Sendikalar neden işçiye değer vermiyor?
Eskiden sendikacı, sabah erkenden işçinin yanına gider, yemekhanede aynı tabldottan yemek yer, onunla sıraya girer, onunla dertleşirdi. Şimdi? Sendika temsilcileri lüks araçlarla toplantılara gidiyor, işçiyi sadece aidat ödeme zamanı hatırlıyor. Grev kelimesini ağzına almaktan korkan, işverenle masaya otururken “aman aramız bozulmasın” diye düşünen sendikal anlayış, işçiye nasıl değer verebilir?
İşçi yalnız.
Kadro sorunu yaşayan yalnız.
Tayin bekleyen yalnız.
Vergi yükü altında ezilen yalnız.
İş kazasında can verenin arkasından konuşan bile az.
Sendikalar, işçinin hakkını aramak için değil, koltuklarını korumak için mücadele veriyor. Genel kurullarda yarışanlar, sahada işçiyle yarışmıyor. Protokol masalarında varlar, ama üretim bantlarında yoklar. İşçiye değer vermek sadece 1 Mayıs’ta sosyal medya paylaşımı yapmak değildir. Değer vermek, işçinin alın terini namus bilip, onun hakkını yılın 365 günü savunmaktır.
Peki çözüm ne?
Sendikaları yeniden işçileştirmek.
Yani sendikayı işçiye ait hale getirmek.
Aidatla değil, aidiyetle büyütmek.
İşçinin sesini dinleyen, dertleri için somut adım atan, sadece toplu sözleşme zamanı değil her zaman yanında duran sendikalara ihtiyacımız var. Sendika, tabela değil mücadeledir. Sendika, koltuk değil emektir.
Ve unutmayalım:
İşçiye değer vermeyen sendika, varlığını yitirir.
Çünkü sendikalar, işçi içindir. İşçiden uzakta olan, sadece tabela ismidir, sendika değildir.LIDER BÜRO-SEN GENEL BAŞKANI