ABB
Semih KILIÇ
Köşe Yazarı
Semih KILIÇ
 

ASLINDA NEYİ ÖZLÜYORUZ?

Geçmişe öykinmek, özlemek herhalde Türk insanının genetik kodlarına tanımlanmış, damarlarında dolaşıp, zihninden hiç eksik olmayan özellikler. Geçip giden zamana ne zaman dönüp baksak, yaşımıza göre 90’ları, 80’leri, 70’leri anıyoruz iyi ya da kötü. Hatta yaşına göre 2010’ları özleyenler dahi var (!) İyiyi anlatacakken de geçmişe dönüyoruz kötüyü anarken de. Siyasi, ekonomik, toplumsal düzende hep geçmişi gösteriyoruz. İktidar 90’ların faili meçhullerini gösteriyor demokratlığına vurgu yapmak istediğinde veyahut ekonominin o kadar da kötü olmadığını yaşı yetenler için 70’li yılların ambargo günlerini anlatarak gösteriyor. Suyun diğer tarafıysa aynı günleri örnek göstererek o günlerden daha kötü olduğumuzu aslında o günlerin nimet olduğunu anlatmaya çalışıyor. İkisinin arasına durup ikisinin de anlattıklarına baktığınızda anlatılanların anlamsızlığı yüzünüze çarpıyor aslında ama işte geçip giden zamanı fark edince insan ister istemez geçmişin iyisine bir özlem duymuyor değil. İyi de bunu neden yapıyoruz, zaman dediğimiz şey esasında kendi içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırmıyor mu zaten? Ve biz yaşanıp gitmiş bir dönemi neden tekrar yaşamak istiyoruz? Esasında bu konu insan psikolojisi ile ilgilenenlerin işi ancak benim bu konu üzerindeki teorim insan psikolojisi ile ilgili. İnsanlar kendilerini depresyona sürükleyen bunaltıcı dönemlerden geçerken geçmişe öykünüp, onu sadece yâd etmekle kalmayıp tekrar yaşamak istiyorlar. Bu onlar için bir kaçış noktası haline geliyor. Mutluluğu aramaya çalışırken ekonomik anlamda tatmin olamama aksine daha fazla zorlanma yaşadıkları dönemi yani ‘ânı’ dayanılmaz kılıyor. Ve her geçen gün daha fazla gelecek korkusu ile dolmaya başlıyorlar. Ki bu durumda da aydınlıkta değil de karanlıkta gördükleri geleceğin gelmesini istemiyorlar. Geçmişi kötüsünü dahi düşünmeden iyisini gözlerinin önüne getirip oraya dönmek istiyorlar. Genelde orta yaş grubunu saran bu duygu durumu bizi 30 yıl geriye yani 90’lı yılların başına götürüyor. Benim de içinde bulunduğum orta yaş grubu geleceklerine umutla baktıkları çocukluklarına dönüp tekrar ‘o günleri’ yaşamak istiyor. Mahallesine, sokaktaki arkadaşlarına, telaşsız günlerini hatırlıyor insanlar. Her gün mutsuzluklarını arttıran ülkenin atmosferinden daha kötüye gitmekten korkarak geriye ‘telaşsız’ günlerine dönmek istiyorlar. Halbuki 90’lı yıllar ekonomisiyle, kaosuyla, faili meçhulleri ile gerçekten bugünlerle yarışır düzeydeydi. 90’lar deyince aklımda ilk canlanan TRT spikerinin her akşam verdiği OHAL bölgesinden gelen şehit haberleri idi. Sonra Uğur Mumcu’nun küle dönmüş arabası geliyor gözümün önüne. Daha bir çok faili meçhul, yolsuzluk operasyonları, bugünkü Çiftlikbank vakasına benzeyen ‘Titan’ yapılanmaları, 28 Şubat günleri, idare edemeyen idareciler ve daha bir çok şey. Eminim ki bu satırları okuyan ve yaşı yeten herkesin gözünün önünde geçmiştir bu anlattıklarım. Bunların daha görünmeyen, buraya sığdıramayacaklarım var. Çok da matah zamanlar değildi 90’lı yıllar. Ancak bugünlerimiz de öyle. Aslında iktidar geçmişi gösterirken çok da bir farkımız yok diyor. Muhalefet ise aynı günleri ‘bu memleketin kaderi hep böyle’ diye gösteriyor. Eskilerin ağzında bir dua vardır ya; ‘Allah bugünlerimizi aratmasın’ diye. Biz ondan korkuyoruz aslında, daha kötüsünü görmekten korkuyoruz. Aynı zamanda daha iyisini bulmayı umarak. Neyi özlediğimiz belli. Bir daha özlemek istemiyoruz geçmişi. Günümüz güzel olsun!
Ekleme Tarihi: 04 Temmuz 2022 - Pazartesi

ASLINDA NEYİ ÖZLÜYORUZ?

Geçmişe öykinmek, özlemek herhalde Türk insanının genetik kodlarına tanımlanmış, damarlarında dolaşıp, zihninden hiç eksik olmayan özellikler. Geçip giden zamana ne zaman dönüp baksak, yaşımıza göre 90’ları, 80’leri, 70’leri anıyoruz iyi ya da kötü. Hatta yaşına göre 2010’ları özleyenler dahi var (!) İyiyi anlatacakken de geçmişe dönüyoruz kötüyü anarken de. Siyasi, ekonomik, toplumsal düzende hep geçmişi gösteriyoruz. İktidar 90’ların faili meçhullerini gösteriyor demokratlığına vurgu yapmak istediğinde veyahut ekonominin o kadar da kötü olmadığını yaşı yetenler için 70’li yılların ambargo günlerini anlatarak gösteriyor. Suyun diğer tarafıysa aynı günleri örnek göstererek o günlerden daha kötü olduğumuzu aslında o günlerin nimet olduğunu anlatmaya çalışıyor. İkisinin arasına durup ikisinin de anlattıklarına baktığınızda anlatılanların anlamsızlığı yüzünüze çarpıyor aslında ama işte geçip giden zamanı fark edince insan ister istemez geçmişin iyisine bir özlem duymuyor değil. İyi de bunu neden yapıyoruz, zaman dediğimiz şey esasında kendi içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırmıyor mu zaten? Ve biz yaşanıp gitmiş bir dönemi neden tekrar yaşamak istiyoruz?

Esasında bu konu insan psikolojisi ile ilgilenenlerin işi ancak benim bu konu üzerindeki teorim insan psikolojisi ile ilgili. İnsanlar kendilerini depresyona sürükleyen bunaltıcı dönemlerden geçerken geçmişe öykünüp, onu sadece yâd etmekle kalmayıp tekrar yaşamak istiyorlar. Bu onlar için bir kaçış noktası haline geliyor. Mutluluğu aramaya çalışırken ekonomik anlamda tatmin olamama aksine daha fazla zorlanma yaşadıkları dönemi yani ‘ânı’ dayanılmaz kılıyor. Ve her geçen gün daha fazla gelecek korkusu ile dolmaya başlıyorlar. Ki bu durumda da aydınlıkta değil de karanlıkta gördükleri geleceğin gelmesini istemiyorlar. Geçmişi kötüsünü dahi düşünmeden iyisini gözlerinin önüne getirip oraya dönmek istiyorlar. Genelde orta yaş grubunu saran bu duygu durumu bizi 30 yıl geriye yani 90’lı yılların başına götürüyor. Benim de içinde bulunduğum orta yaş grubu geleceklerine umutla baktıkları çocukluklarına dönüp tekrar ‘o günleri’ yaşamak istiyor. Mahallesine, sokaktaki arkadaşlarına, telaşsız günlerini hatırlıyor insanlar. Her gün mutsuzluklarını arttıran ülkenin atmosferinden daha kötüye gitmekten korkarak geriye ‘telaşsız’ günlerine dönmek istiyorlar.

Halbuki 90’lı yıllar ekonomisiyle, kaosuyla, faili meçhulleri ile gerçekten bugünlerle yarışır düzeydeydi. 90’lar deyince aklımda ilk canlanan TRT spikerinin her akşam verdiği OHAL bölgesinden gelen şehit haberleri idi. Sonra Uğur Mumcu’nun küle dönmüş arabası geliyor gözümün önüne. Daha bir çok faili meçhul, yolsuzluk operasyonları, bugünkü Çiftlikbank vakasına benzeyen ‘Titan’ yapılanmaları, 28 Şubat günleri, idare edemeyen idareciler ve daha bir çok şey. Eminim ki bu satırları okuyan ve yaşı yeten herkesin gözünün önünde geçmiştir bu anlattıklarım. Bunların daha görünmeyen, buraya sığdıramayacaklarım var. Çok da matah zamanlar değildi 90’lı yıllar. Ancak bugünlerimiz de öyle. Aslında iktidar geçmişi gösterirken çok da bir farkımız yok diyor. Muhalefet ise aynı günleri ‘bu memleketin kaderi hep böyle’ diye gösteriyor.

Eskilerin ağzında bir dua vardır ya; ‘Allah bugünlerimizi aratmasın’ diye. Biz ondan korkuyoruz aslında, daha kötüsünü görmekten korkuyoruz. Aynı zamanda daha iyisini bulmayı umarak. Neyi özlediğimiz belli. Bir daha özlemek istemiyoruz geçmişi. Günümüz güzel olsun!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.