ABB
Semih KILIÇ
Köşe Yazarı
Semih KILIÇ
 

Milliyetçilik ve Kılıçdaroğlu’nun CHP’si

Geçen Temmuz ayında ‘Milliyetçiliğin Altın Çağı’ diye bir yazı yazmıştım. Yazıda Türk siyasal hayatında çok kritik zamanlarda popüler ideoloji olan milliyetçiliğin son yıllarda tekrar yükselişini anlamaya çalışmıştım. 1 yılı tamamlamadan girdiğimiz seçimlerde milliyetçilik anahtar ideoloji haline, milliyetçi partiler ise kilit parti haline geldiler. Hatta öyle bir kilit haline geldiler ki vaatte bulunmadan, siyaset üretmeden 10 milyondan fazla oyu kendilerinde toplayabildiler. Yetmedi Cumhurbaşkanlığı seçimini 2. Tura taşıyıp ülkenin kaderini çizecek duruma geldiler. Peki yükselen milliyetçilik dalgası bizi nereye götürecek ve bu dalganın cumhurbaşkanlığı seçimine etkisi nasıl olacak? Kemal Kılıçdaroğlu yıllar evvel henüz CHP için taze bir genel başkan iken partisini sağa yaklaştırma gerekliliğinden bahsederdi. Ona göre CHP’nin seküler kodları ile iktidarı alabilmesinin yolu yoktu. Bu nedenle parti çok fazla tasfiye sürecinden geçtikten sonra bugünkü formuna geldi. Şimdi kimileri CHP’yi yeterince vatansever olmamakla, kimileri yeterince Atatürkçü olmamakla, kimileri yeterince milliyetçi olmamakla, kimileri yeterince sosyal demokrat olmamakla suçluyor. Bu kimileri ile başlayan söz öbeği daha çok uzar. Çünkü Kılıçdaroğlu her muhalif görüşü bir ortak paydada buluşturmaya çalıştı/çalışıyor. Dolayısıyla belirli temel kodlarını koruyarak hitap ettiği kitleye göre söylemini biçimlendiriyor. Kılıçdaroğlu CHP’yi kimlik partisinden çıkartıp herkesi kucaklayan modele dönüştürmek istiyor. Bunu yaparken de hitap ettiği kitleler Kılıçdaroğlu’nun kucaklamasını yetersiz buluyor. Peki Kılıçdaroğlu neden yetersiz bulunuyor? Bunun milliyetçilikle yakından ilgisi var aslında. Kılıçdaroğlu partisini ve seçmenini herkesi kucaklayan forma dönüştürmeye çalışırken Erdoğan uzun bir süre önce kendisini ve partisini bu formdan çıkartıp kimlik partisi formuna dönüştürmeye başladı bile. Erdoğan’ın dönüştürücülüğü partisiyle de sınırlı kalmadı ülke siyasetini de kapsadı. Doğal olarak bugün milliyetçilik anahtar ideoloji, milliyetçi partiler kilit partilere dönüştüler. İlk paragrafta bahsettiğim yazıda da anlatmıştım; milliyetçilik Türkiye’de altın çağını gerilim ortamlarında yaşamıştır. Çünkü öyle  bir ideolojidir ki herkesin kendi milliyetçiliğini ispat etmesi gerekir etmediği koşul toplumsal dışlanma, yok sayılma vs. Kadar gidebilir. Ülkedeki en büyük milliyetçi insan dahi bazen milliyetçiliğini ispat etmek zorunda hisseder. Bunu gören her bir fert kendini tanımladığı en güvenilir, garantici kimlik neyse ona sarılır. Çünkü gerilim ortamında herkesin başına herşey gelebilir. Şimdi böyle bir atmosferde Kılıçdaroğlu ülkeyi normalleştirmek, demokrasiye geri döndürmek için yumuşak ve sakin bir siyaseti seçti. Çünkü geçmiş örneklerde Erdoğan’ın milliyetçilik merkezli gerilim siyasetine aynı şekilde yanıt vermek sonuç vermemişti (2018’deki Muharrem İnce’nin adaylığı). Ancak yukarıda bahsettiğim ortama şahit olan Türk seçmeni için kimliğine sarılmak daha garantici yoldu ve Kılıçdaroğlu’nun normalleştirme siyaseti onlara cazip gelmedi. O yüzden muhalefet vekilleri, adayları, belediye başkanları günlerdir sokak sokak gezerek CHP’nin ne kadar milliyetçi olduğunu ispat etmeye çalışıyorlar. Böyle bir ispata gerek var mı derseniz, bence yok. Ancak seçmen ilk turda ‘kimlik’ diyerek milliyetçiliği merkeze koydu bir kere. Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve milliyetçi ortamda seçimi kim kazanır kısmına gelirsek. Kanaatimce Oğan’a giden oylar emanet oylar idi. Yani Kılıçdaroğlu ve Erdoğan seçmeni olup ta liderlerine oy vermek istemeyen seçmenler gidip Oğan’a oy verdi. Dolayısıyla Oğan’ın tercihinin arkasından 5% lik kitleyi sürükleyeceğini zannetmiyorum. Diğer yandan Özdağ’ın Zafer Partisi son yıllarda ciddi popülarite kazansa da mülteci konusu dışında söylem üretebilmiş değil. Seçmen sadece milliyetçiliği oylamıyor elbette. Ekonomi konusundaki söylemlere de ciddi yoğunlaşan bir kitle var. Yine de Zafer Partisi’ne oy veren kitle Oğan’ın seçmeninden ziyade Özdağ ile hareket etmeye daha müsait. Ancak hepsini bir kenara koyarak söylemeliyim ki esas seçimi belirleyecek 2. Tur için ittifaklara dahil olanlar dışındakiler. Yani Erdoğan ya da Kılıçdaroğlu’nun sandığa götüremediği seçmenleri. Kılıçdaroğlu’nun küskün seçmeninin genel kaygısı belli; Kılıçdaroğlu CHP’sinin eski profilinden uzaklaşması ki CHP 15 gündür bunun öyle olmadığını ispata çalışıyor. Erdoğan seçmeninin küskünlüğü ise daha çeşitli, milliyetçilik değil de Erdoğan’ın iktidardan inme ihtimali seçmenini sandığa götürebilir. Seçmenini sandığa götüren kazanır noktasındayız artık.  
Ekleme Tarihi: 26 Mayıs 2023 - Cuma

Milliyetçilik ve Kılıçdaroğlu’nun CHP’si

Geçen Temmuz ayında ‘Milliyetçiliğin Altın Çağı’ diye bir yazı yazmıştım. Yazıda Türk siyasal hayatında çok kritik zamanlarda popüler ideoloji olan milliyetçiliğin son yıllarda tekrar yükselişini anlamaya çalışmıştım. 1 yılı tamamlamadan girdiğimiz seçimlerde milliyetçilik anahtar ideoloji haline, milliyetçi partiler ise kilit parti haline geldiler. Hatta öyle bir kilit haline geldiler ki vaatte bulunmadan, siyaset üretmeden 10 milyondan fazla oyu kendilerinde toplayabildiler. Yetmedi Cumhurbaşkanlığı seçimini 2. Tura taşıyıp ülkenin kaderini çizecek duruma geldiler. Peki yükselen milliyetçilik dalgası bizi nereye götürecek ve bu dalganın cumhurbaşkanlığı seçimine etkisi nasıl olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu yıllar evvel henüz CHP için taze bir genel başkan iken partisini sağa yaklaştırma gerekliliğinden bahsederdi. Ona göre CHP’nin seküler kodları ile iktidarı alabilmesinin yolu yoktu. Bu nedenle parti çok fazla tasfiye sürecinden geçtikten sonra bugünkü formuna geldi. Şimdi kimileri CHP’yi yeterince vatansever olmamakla, kimileri yeterince Atatürkçü olmamakla, kimileri yeterince milliyetçi olmamakla, kimileri yeterince sosyal demokrat olmamakla suçluyor. Bu kimileri ile başlayan söz öbeği daha çok uzar. Çünkü Kılıçdaroğlu her muhalif görüşü bir ortak paydada buluşturmaya çalıştı/çalışıyor. Dolayısıyla belirli temel kodlarını koruyarak hitap ettiği kitleye göre söylemini biçimlendiriyor. Kılıçdaroğlu CHP’yi kimlik partisinden çıkartıp herkesi kucaklayan modele dönüştürmek istiyor. Bunu yaparken de hitap ettiği kitleler Kılıçdaroğlu’nun kucaklamasını yetersiz buluyor.

Peki Kılıçdaroğlu neden yetersiz bulunuyor? Bunun milliyetçilikle yakından ilgisi var aslında. Kılıçdaroğlu partisini ve seçmenini herkesi kucaklayan forma dönüştürmeye çalışırken Erdoğan uzun bir süre önce kendisini ve partisini bu formdan çıkartıp kimlik partisi formuna dönüştürmeye başladı bile. Erdoğan’ın dönüştürücülüğü partisiyle de sınırlı kalmadı ülke siyasetini de kapsadı. Doğal olarak bugün milliyetçilik anahtar ideoloji, milliyetçi partiler kilit partilere dönüştüler. İlk paragrafta bahsettiğim yazıda da anlatmıştım; milliyetçilik Türkiye’de altın çağını gerilim ortamlarında yaşamıştır. Çünkü öyle  bir ideolojidir ki herkesin kendi milliyetçiliğini ispat etmesi gerekir etmediği koşul toplumsal dışlanma, yok sayılma vs. Kadar gidebilir. Ülkedeki en büyük milliyetçi insan dahi bazen milliyetçiliğini ispat etmek zorunda hisseder. Bunu gören her bir fert kendini tanımladığı en güvenilir, garantici kimlik neyse ona sarılır. Çünkü gerilim ortamında herkesin başına herşey gelebilir.

Şimdi böyle bir atmosferde Kılıçdaroğlu ülkeyi normalleştirmek, demokrasiye geri döndürmek için yumuşak ve sakin bir siyaseti seçti. Çünkü geçmiş örneklerde Erdoğan’ın milliyetçilik merkezli gerilim siyasetine aynı şekilde yanıt vermek sonuç vermemişti (2018’deki Muharrem İnce’nin adaylığı). Ancak yukarıda bahsettiğim ortama şahit olan Türk seçmeni için kimliğine sarılmak daha garantici yoldu ve Kılıçdaroğlu’nun normalleştirme siyaseti onlara cazip gelmedi. O yüzden muhalefet vekilleri, adayları, belediye başkanları günlerdir sokak sokak gezerek CHP’nin ne kadar milliyetçi olduğunu ispat etmeye çalışıyorlar. Böyle bir ispata gerek var mı derseniz, bence yok. Ancak seçmen ilk turda ‘kimlik’ diyerek milliyetçiliği merkeze koydu bir kere.

Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve milliyetçi ortamda seçimi kim kazanır kısmına gelirsek. Kanaatimce Oğan’a giden oylar emanet oylar idi. Yani Kılıçdaroğlu ve Erdoğan seçmeni olup ta liderlerine oy vermek istemeyen seçmenler gidip Oğan’a oy verdi. Dolayısıyla Oğan’ın tercihinin arkasından 5% lik kitleyi sürükleyeceğini zannetmiyorum. Diğer yandan Özdağ’ın Zafer Partisi son yıllarda ciddi popülarite kazansa da mülteci konusu dışında söylem üretebilmiş değil. Seçmen sadece milliyetçiliği oylamıyor elbette. Ekonomi konusundaki söylemlere de ciddi yoğunlaşan bir kitle var. Yine de Zafer Partisi’ne oy veren kitle Oğan’ın seçmeninden ziyade Özdağ ile hareket etmeye daha müsait. Ancak hepsini bir kenara koyarak söylemeliyim ki esas seçimi belirleyecek 2. Tur için ittifaklara dahil olanlar dışındakiler. Yani Erdoğan ya da Kılıçdaroğlu’nun sandığa götüremediği seçmenleri. Kılıçdaroğlu’nun küskün seçmeninin genel kaygısı belli; Kılıçdaroğlu CHP’sinin eski profilinden uzaklaşması ki CHP 15 gündür bunun öyle olmadığını ispata çalışıyor. Erdoğan seçmeninin küskünlüğü ise daha çeşitli, milliyetçilik değil de Erdoğan’ın iktidardan inme ihtimali seçmenini sandığa götürebilir. Seçmenini sandığa götüren kazanır noktasındayız artık.  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.