ABB
Semih KILIÇ
Köşe Yazarı
Semih KILIÇ
 

DEVLET KİM İKTİDAR KİM?

Devleti tasvir eden tüm akademik çalışmalar tanımlamaya geçmeden devletin varlığından önce  toplumsal düzende hakşm olan ya muhteşem bir eşitliği anlatır ya da şiddetin hüküm sürdüğü anarşik bir düzeni anlatır. Devlet işte bu kendi halinde tıkır tıkır işleyen sistemin tepesine çöken bir karaltı veyahut anarşik ortama intizam getiren bir yapıdır. Ama en önemlisi salt olarak isimlere, düzene, toplumun yapısına bağlı olmadan işleyen bir makinedir devlet. Türkiye’de ise devlet Osmanlı’dan günümüze gelen haliyle belirli geleneklere sahiptir. Yukarıdaki gibi Türkiye’de devlet geleneği tek bir kaynağa bağlı değildir. İktidar değişimlerinden etkilenmez, darbelerin gerçekleşmesi ya da akamete uğramasıyle güçlenebilir ve gücünü aldığı halk ile baba-oğul ya da patron-müşteri ilişkisi kurabilir. Bunları yaparken bürokrasi, yargı, askeri idare ve medya en kuvvetli dostlarıdır. İktidar ise devletin toplumun bir zümresine bahşettiği güce hükmetmekle açıklanabilir. Bizdeki iktidarlar devletin idaresini halkın yararlarını göz ederek sağlarlar ve günleri geldiğinde, toplumsal desteği yitirdiklerinde sahip oldukları devlet gücünü başkalarına devrederler. Burada şöyle bir kafa karışıklığı ortaya çıkabilir; Türkiye’de her iktidar devlet gücüne sahip olabilmiş midir? Esasında evet, ülkemizde iktidar olmak devletin tüm imkânlarına, gücüne sahip olmak anlamını taşımaz ki bunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın 2011 yılında kurduğu bir cümlede görebiliriz. Kendisine yöneltilen ‘AK Parti iktidar oldu mu?’ sorusuna ‘AK Parti iktidar oldu ancak muktedir olamadı’ cevabı veren Erdoğan’ın vurgu yaptığı yer o güne kadarki istikrarlı iktidarlarında devletin her şubesine tesir edememeleri ile ilgiliydi. Bugüne geldiğimizde ise AK Pari ve MHP’nin ekonomik krizi, Suriye’deki savaş halini ve olası bir iktidar değişimini ‘devletin bekasına’ yani var oluşuna bir tehdit olarak ifade etmeleri Erdoğan’ iktidar-muktedir açmazına bir cevap niteliğinde sayılabilir. Uzun bir girizgah yaptım, farkındayım. Meramıma geleyim o zaman. Yakın zamanda iktidarın bizatihi içinden olmayan bazı isimler tarafından iktidarın seçimle değişme ihtimali Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığına bir tehdit olarak ifade edildi. İsimleri internette aratsanız bulursunuz. Hatta biraz zorlasanız tahmin bile edersiniz. İktidar veya devlet kim, iktidar değişimi bir devleti bu kadar derinden sarsar mı gibi basit soruların cevaplarını bu kurt siyasilerin bilmeme ihtimali yok elbette. Şunu da vurgulamak gerekiyor; seçim yaklaştıkça iktidarın ardında saf tutan muhalif görünümlü bazı yazar veya gazetecilerin bu yaptığı elbette ki daha önce muhalefet partilerin liderlerinin yaptığından farklı. Zamanında ABD’nin ya da Rusya’nın iktidara yönelik eleştirileri karşısında iktidarı devlet olarak görüp koruyan muhalefet liderlerinin yaptığı iktidarın değişmesine karşı bir saf tutmak değildi elbette. Daha önce iktidarın kendi eliyle de yaptığı gibi son zamanlarda seçimde yaşanacak bir yönetim değişikliğinin Türkiye için bir felaket olacağı ifade ediliyor. Bu felaketin kapsamı o kadar genişletiliyor ki durum devletin varlığına tehdide dönüşüyor. Yüz yıldır askerin, bürokrasinin, yargının ve medyanın asli unsur olageldiği devlet özellikle 2016’dan beri öyle bir duruma geldi ki; iktidar devlet oldu yukarıdaki asli unsurlar ise devletin tali unsuru haline dönüştü. Dolayısıyla tali unsurlar için iktidarın varlığına yönelik tehdit kurumsal bir tehdide dönüştü. Ancak hem devletin varoluş amacına bakıldığında hem de toplumla kurduğu ilişki dikkate alındığında devletin gerçek sahibinin ‘halk’ olduğu ve onu idare edecek gücü seçim yoluyla güvendiği siyasi figüre emanet edeceği bir gerçek. Yine diğer yandan aynı halkın ideolojik saiklerle hareket ederek siyasi figürlerin devlet gücünü kaybetme ihtimaline yönelik olarak partizanca davranma ihtimali de çok yüksek. İşte son dönemde ortaya çıkan yukarıda bahsettiğim gazeteci ve yazarlar bu saikle hareket ediyorlar. Devlet gücünün gerçek sahiplerinin partizanca hareket etmesini sağlamaya çalışıyorlar. Daha önce defalarca yaşadığımız gibi toplum yine ideolojisini her şeyin önüne koyarak hareket edebilir. Ya da ekonomik ve sosyal konforunu da ideolojisinin önünde konumlandırabilir. Önemli olan bu değerlendirmelerin basit ifadelerle etkilenemeyeceği ve halkın devletin kim iktidarın kim olduğunun farkında olduğunu herkesin bilmesidir.
Ekleme Tarihi: 20 Haziran 2022 - Pazartesi

DEVLET KİM İKTİDAR KİM?

Devleti tasvir eden tüm akademik çalışmalar tanımlamaya geçmeden devletin varlığından önce  toplumsal düzende hakşm olan ya muhteşem bir eşitliği anlatır ya da şiddetin hüküm sürdüğü anarşik bir düzeni anlatır. Devlet işte bu kendi halinde tıkır tıkır işleyen sistemin tepesine çöken bir karaltı veyahut anarşik ortama intizam getiren bir yapıdır. Ama en önemlisi salt olarak isimlere, düzene, toplumun yapısına bağlı olmadan işleyen bir makinedir devlet.

Türkiye’de ise devlet Osmanlı’dan günümüze gelen haliyle belirli geleneklere sahiptir. Yukarıdaki gibi Türkiye’de devlet geleneği tek bir kaynağa bağlı değildir. İktidar değişimlerinden etkilenmez, darbelerin gerçekleşmesi ya da akamete uğramasıyle güçlenebilir ve gücünü aldığı halk ile baba-oğul ya da patron-müşteri ilişkisi kurabilir. Bunları yaparken bürokrasi, yargı, askeri idare ve medya en kuvvetli dostlarıdır.

İktidar ise devletin toplumun bir zümresine bahşettiği güce hükmetmekle açıklanabilir. Bizdeki iktidarlar devletin idaresini halkın yararlarını göz ederek sağlarlar ve günleri geldiğinde, toplumsal desteği yitirdiklerinde sahip oldukları devlet gücünü başkalarına devrederler. Burada şöyle bir kafa karışıklığı ortaya çıkabilir; Türkiye’de her iktidar devlet gücüne sahip olabilmiş midir? Esasında evet, ülkemizde iktidar olmak devletin tüm imkânlarına, gücüne sahip olmak anlamını taşımaz ki bunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın 2011 yılında kurduğu bir cümlede görebiliriz. Kendisine yöneltilen ‘AK Parti iktidar oldu mu?’ sorusuna ‘AK Parti iktidar oldu ancak muktedir olamadı’ cevabı veren Erdoğan’ın vurgu yaptığı yer o güne kadarki istikrarlı iktidarlarında devletin her şubesine tesir edememeleri ile ilgiliydi. Bugüne geldiğimizde ise AK Pari ve MHP’nin ekonomik krizi, Suriye’deki savaş halini ve olası bir iktidar değişimini ‘devletin bekasına’ yani var oluşuna bir tehdit olarak ifade etmeleri Erdoğan’ iktidar-muktedir açmazına bir cevap niteliğinde sayılabilir.

Uzun bir girizgah yaptım, farkındayım. Meramıma geleyim o zaman. Yakın zamanda iktidarın bizatihi içinden olmayan bazı isimler tarafından iktidarın seçimle değişme ihtimali Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığına bir tehdit olarak ifade edildi. İsimleri internette aratsanız bulursunuz. Hatta biraz zorlasanız tahmin bile edersiniz. İktidar veya devlet kim, iktidar değişimi bir devleti bu kadar derinden sarsar mı gibi basit soruların cevaplarını bu kurt siyasilerin bilmeme ihtimali yok elbette. Şunu da vurgulamak gerekiyor; seçim yaklaştıkça iktidarın ardında saf tutan muhalif görünümlü bazı yazar veya gazetecilerin bu yaptığı elbette ki daha önce muhalefet partilerin liderlerinin yaptığından farklı. Zamanında ABD’nin ya da Rusya’nın iktidara yönelik eleştirileri karşısında iktidarı devlet olarak görüp koruyan muhalefet liderlerinin yaptığı iktidarın değişmesine karşı bir saf tutmak değildi elbette. Daha önce iktidarın kendi eliyle de yaptığı gibi son zamanlarda seçimde yaşanacak bir yönetim değişikliğinin Türkiye için bir felaket olacağı ifade ediliyor. Bu felaketin kapsamı o kadar genişletiliyor ki durum devletin varlığına tehdide dönüşüyor.

Yüz yıldır askerin, bürokrasinin, yargının ve medyanın asli unsur olageldiği devlet özellikle 2016’dan beri öyle bir duruma geldi ki; iktidar devlet oldu yukarıdaki asli unsurlar ise devletin tali unsuru haline dönüştü. Dolayısıyla tali unsurlar için iktidarın varlığına yönelik tehdit kurumsal bir tehdide dönüştü. Ancak hem devletin varoluş amacına bakıldığında hem de toplumla kurduğu ilişki dikkate alındığında devletin gerçek sahibinin ‘halk’ olduğu ve onu idare edecek gücü seçim yoluyla güvendiği siyasi figüre emanet edeceği bir gerçek. Yine diğer yandan aynı halkın ideolojik saiklerle hareket ederek siyasi figürlerin devlet gücünü kaybetme ihtimaline yönelik olarak partizanca davranma ihtimali de çok yüksek. İşte son dönemde ortaya çıkan yukarıda bahsettiğim gazeteci ve yazarlar bu saikle hareket ediyorlar. Devlet gücünün gerçek sahiplerinin partizanca hareket etmesini sağlamaya çalışıyorlar.

Daha önce defalarca yaşadığımız gibi toplum yine ideolojisini her şeyin önüne koyarak hareket edebilir. Ya da ekonomik ve sosyal konforunu da ideolojisinin önünde konumlandırabilir. Önemli olan bu değerlendirmelerin basit ifadelerle etkilenemeyeceği ve halkın devletin kim iktidarın kim olduğunun farkında olduğunu herkesin bilmesidir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.