ABB
Semih KILIÇ
Köşe Yazarı
Semih KILIÇ
 

Muhafazakârların Endişesi Ne Zaman Biter?

  Hemen hemen her seçim öncesinde en çok konuşulan toplumsal yapı muhafazakârlar oluyor ülkemizde. Sağ partiler muhafazakâr seçmenini konsolide etmek için daha fazla sosyal yardım ve muhafazakâr politika uygulaması ya da vaadinde bulunuyorken sol tandanslı partiler ise aday tartışırken muhafazakâr seçmeni de kucaklamasını, endişelerini anlamasını dikkate almaya çalışıyor. Peki siyasi partilerin hepsi tarafından dikkate alınan ve kaybetmekten imtina edilen bu muhafazakârlar kim ve neden endişeleniyorlar?  Muhafazakârlık esasında geçmişi Fransız ihtilaline dayanan ve mevcudun muhafazasını isteyen, sadece siyasi düşünce değil aynı zamanda yaşayış bağlamında da muhafazakâr bir çerçevede hareket eden insanın yaşam anlayışıdır. Muhafazakâr seçmen sadece siyasi görüş olarak desteklediği değerleri temsil eden partinin iktidarı almasını beklemez, aynı zamanda yaşam koşullarının da devam ve temadisini arzular. Yani siyasi görüşüne değerleri değil kişisel beklentileri de eşlik eder. Muhafazakârların böyle bir beklentiye sahip olduğu konusunu 2019 yerel seçimleri öncesinde toplumun sadece siyasi görüşlerini değil yaşayış ve beklentilerini de ele alan bir rapordan okumak mümkün. Mediar’ın 2018 sonunda yaptığı araştırmadan özellikle AK Parti’ye oy veren muhafazakâr seçmenin bazı açmazlara sahip olduğu şu cümlelerle açıklanıyor;  “ Eğitimli ve kentli sağ seçmen, krizin yükselttiği bir endişe ile daha mütereddit bir profil oluşturmakta, geleneksel oy verme davranışı ile gelecek kaygısı arasında sıkışmaktadır. ‘Endişeli Muhafazakar’ olarak tanımlanabilecek bu seçmen profili, iktidar açısından, olası gerilemenin temel toplumsal alanı haline gelebilir.” Burada muhafazakârların endişesi değerlerinin alaşağı edilmesinden değil sahip olduğu ekonomik refahı sürdürememekten kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan muhafazakârlar için konu sağ partiden çıkıp sol partilere gelince endişe ‘yaşam tarzı’nı devam ettirmeye, değerlerinin kısıtlanması ihtimaline gelip sıkışmaktadır. Bununla ilgili yakın zamanda DEVA Partisi lideri Ali Babacan tarafından ortaya atılan bir tartışmayı dikkate alabiliriz. Geçen yıl 30 Ağustos törenleri üzerinden CHP’ye yönelik eleştirilerini   "Neredeyse her millî bayramımızda Türkiye’nin dindar insanları adeta bir sınava çekiliyor. Gözümüzden kaçmıyor. Laiklik ilkesini yıllarca çarpıtan zihniyet hak ve özgürlükler üzerinde kurduğu baskıyla, laiklik kavramını bir süre lekeledi. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlayanlar, yanlış anladıkları laiklik kavramının arkasına yıllarca sığındılar. Aynı zihniyet, arada sırada inançlı vatandaşlarımıza da göndermeler yapıyor. Millî günlerimiz üzerinden, bu ülkenin dindar vatandaşlarına göndermeler yapılmasına izin vermeyiz. Bu zihniyete pabuç bırakmayız.” cümleleri ile dile getiren Babacan, o günlerde yeni bir tartışmanın fitilini ateşlemişti; Sekülerlerin Muhafazakârları yaşam tarzı ile baskı altına alması. İşte tam da bu noktadan hareketle yıllardır süregelen bir ezbere yol alıyoruz. Muhafazakâr seçmen CHP’ye oy vermez, neden vermez? Çünkü CHP muhafazakâr seçmene yaşam tarzı dayatmasında bulunur.  Bu ezberle hareket edildiğinde muhalefet partileri odaklanmaları gereken esas noktayı kaçırıyor. Zira muhafazakârların gerçek endişesini 2019 seçimleri öncesindeki araştırmadan okuduğumuzda yaşam tarzı dayatmasından daha çok refah seviyesinin devamlılığı öne çıkıyor. Bunu bu noktadan okuyabilen iktidar partisi de istikrar vurgusu ile bir çok seçimin galibi oluyor.  Peki olması gereken nedir? Muhafazakârların endişelenmemesi mi, yoksa muhafazakârlardan oy alamayacağını bilen muhalefetin hiç orayla uğraşmadan devam etmesi mi. Ya da Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı yapıp muhafazakârların endişesini gidermek mi? Esasında bunların hiçbiri hele sonuncu alternatif artık hiç gündeme bile gelmemeli. Burada olması gereken toplumun her kesiminin endişesini dinleyebilmek ve onlara yanıt arayabilmekte. Siyasal kutuplaşmanın ve toplumsal kamplaşmanın ısrarla uygulanmak istendiği günümüzde söylemlerle buna teşne olmak değil aksine halkın gerçek arayışına cevap olmakta. Bunun nasıl yapılacağını yılların kurt siyasetçilerine anlatmaya gerek yok. Yeter ki onlar cevap bulmak istesin. Eğer isterlerse ne kendileri endişelenir, ne de muhafazakârlar.    
Ekleme Tarihi: 26 Mayıs 2022 - Perşembe

Muhafazakârların Endişesi Ne Zaman Biter?

 
Hemen hemen her seçim öncesinde en çok konuşulan toplumsal yapı muhafazakârlar oluyor ülkemizde. Sağ partiler muhafazakâr seçmenini konsolide etmek için daha fazla sosyal yardım ve muhafazakâr politika uygulaması ya da vaadinde bulunuyorken sol tandanslı partiler ise aday tartışırken muhafazakâr seçmeni de kucaklamasını, endişelerini anlamasını dikkate almaya çalışıyor. Peki siyasi partilerin hepsi tarafından dikkate alınan ve kaybetmekten imtina edilen bu muhafazakârlar kim ve neden endişeleniyorlar? 
Muhafazakârlık esasında geçmişi Fransız ihtilaline dayanan ve mevcudun muhafazasını isteyen, sadece siyasi düşünce değil aynı zamanda yaşayış bağlamında da muhafazakâr bir çerçevede hareket eden insanın yaşam anlayışıdır. Muhafazakâr seçmen sadece siyasi görüş olarak desteklediği değerleri temsil eden partinin iktidarı almasını beklemez, aynı zamanda yaşam koşullarının da devam ve temadisini arzular. Yani siyasi görüşüne değerleri değil kişisel beklentileri de eşlik eder. Muhafazakârların böyle bir beklentiye sahip olduğu konusunu 2019 yerel seçimleri öncesinde toplumun sadece siyasi görüşlerini değil yaşayış ve beklentilerini de ele alan bir rapordan okumak mümkün. Mediar’ın 2018 sonunda yaptığı araştırmadan özellikle AK Parti’ye oy veren muhafazakâr seçmenin bazı açmazlara sahip olduğu şu cümlelerle açıklanıyor; 
“ Eğitimli ve kentli sağ seçmen, krizin yükselttiği bir endişe ile daha mütereddit bir profil oluşturmakta, geleneksel oy verme davranışı ile gelecek kaygısı arasında sıkışmaktadır. ‘Endişeli Muhafazakar’ olarak tanımlanabilecek bu seçmen profili, iktidar açısından, olası gerilemenin temel toplumsal alanı haline gelebilir.”
Burada muhafazakârların endişesi değerlerinin alaşağı edilmesinden değil sahip olduğu ekonomik refahı sürdürememekten kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan muhafazakârlar için konu sağ partiden çıkıp sol partilere gelince endişe ‘yaşam tarzı’nı devam ettirmeye, değerlerinin kısıtlanması ihtimaline gelip sıkışmaktadır. Bununla ilgili yakın zamanda DEVA Partisi lideri Ali Babacan tarafından ortaya atılan bir tartışmayı dikkate alabiliriz. Geçen yıl 30 Ağustos törenleri üzerinden CHP’ye yönelik eleştirilerini
  "Neredeyse her millî bayramımızda Türkiye’nin dindar insanları adeta bir sınava çekiliyor. Gözümüzden kaçmıyor. Laiklik ilkesini yıllarca çarpıtan zihniyet hak ve özgürlükler üzerinde kurduğu baskıyla, laiklik kavramını bir süre lekeledi. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlayanlar, yanlış anladıkları laiklik kavramının arkasına yıllarca sığındılar. Aynı zihniyet, arada sırada inançlı vatandaşlarımıza da göndermeler yapıyor. Millî günlerimiz üzerinden, bu ülkenin dindar vatandaşlarına göndermeler yapılmasına izin vermeyiz. Bu zihniyete pabuç bırakmayız.”
cümleleri ile dile getiren Babacan, o günlerde yeni bir tartışmanın fitilini ateşlemişti; Sekülerlerin Muhafazakârları yaşam tarzı ile baskı altına alması. İşte tam da bu noktadan hareketle yıllardır süregelen bir ezbere yol alıyoruz. Muhafazakâr seçmen CHP’ye oy vermez, neden vermez? Çünkü CHP muhafazakâr seçmene yaşam tarzı dayatmasında bulunur. 
Bu ezberle hareket edildiğinde muhalefet partileri odaklanmaları gereken esas noktayı kaçırıyor. Zira muhafazakârların gerçek endişesini 2019 seçimleri öncesindeki araştırmadan okuduğumuzda yaşam tarzı dayatmasından daha çok refah seviyesinin devamlılığı öne çıkıyor. Bunu bu noktadan okuyabilen iktidar partisi de istikrar vurgusu ile bir çok seçimin galibi oluyor. 
Peki olması gereken nedir? Muhafazakârların endişelenmemesi mi, yoksa muhafazakârlardan oy alamayacağını bilen muhalefetin hiç orayla uğraşmadan devam etmesi mi. Ya da Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı yapıp muhafazakârların endişesini gidermek mi? Esasında bunların hiçbiri hele sonuncu alternatif artık hiç gündeme bile gelmemeli. Burada olması gereken toplumun her kesiminin endişesini dinleyebilmek ve onlara yanıt arayabilmekte. Siyasal kutuplaşmanın ve toplumsal kamplaşmanın ısrarla uygulanmak istendiği günümüzde söylemlerle buna teşne olmak değil aksine halkın gerçek arayışına cevap olmakta. Bunun nasıl yapılacağını yılların kurt siyasetçilerine anlatmaya gerek yok. Yeter ki onlar cevap bulmak istesin. Eğer isterlerse ne kendileri endişelenir, ne de muhafazakârlar.  
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tarafsizhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.